14 Eylül 2015 Pazartesi

Hissizleşmek

İnsanı insan yapan değerler vardır, bilir misin bunları? İnsanı insan yapan hisler vardır bir de hissizleştikçe yitirilen insanlık. Ummanlar gibi bir sine lazım bize, ummanlar kadar! Elbet gönlünü umman gibi açanların gönlünü gülistana çevirecek olan güzel insanlar vardır. Bir masumun eline diken batsa eli kopmuşcasına bir yürek sızısı lazım. İnsanca, kardeşçe yaşamak varken ekilen nifak tohumlarının meyvesine kananlar var bir de buna müsaade edenler.
Gencecik fidanların orman yangınlarına kurban gittiğine şahit oluyor üzülüyoruz , ozon tabakasına zarar verenler olarak. Bu dünya hepimize yetecek kadar büyükken biz illa tecavüz etmeliyiz başkalarının haklarına. O fidanın katili sensin! Benim! Bizleriz! Ellerimiz temiz değil, ne kadar yıkarsak yıkayalım bu kan çıkmayacak, katiliz!  Nerede bir şehit haberi duysam asla ve kat'a üzülmüyorum artık, hissizleştim. Artık ben sadece elime bulaşan kanlarla meşgulüm! Teröre lanet yağdırmak yerine herkes elindeki kanları temizlesin! Eline silah versen "ay bu da ne diyecek hanım evlatları, TÜRK bayrağı göstersen ay ben bunu bir yerde gördüm ama nerden çıkaramadım diyebilecek amerikan rüyasına dalmış nesil!". Klavyeyle olmuyor efelik.
İnsan demeye şahit gerekecek bir zümre vardır, bilir misin onları? Evet, evet çok haklısın; zalimler! Zalimler zalimlere yakışır şekilde zulme devam etmekte. Onlar için hüküm bellidir. Zalimler için yaşasın cehennem!
Bir de günahkar çalgıcılar vardır, bilir misin? Öyle bir yetenekleri vardır ki müzikleriyle insanın kulağını ya sağır ederler ya da sadece kendi çaldıkları müziği duymalarına müsaade ederler. Sahi ne farkı var ki? Bu günahkar çalgıcılar kim ola ki? Evet, evet yine haklısın dostum; medya! Özgür basın diye diye tepeleme bilgilerle beynimizi yıkayan zalimler zümresi. İnsanların hisleriyle oynayan aşağılık yaratıklar! Yalan yanlış bilgilerle insanlığı galeyana getirip huzursuzluk yaratan adiler.
Ve son olarak hissizleşenler... Tüm acı olaylar içlerine kor salıp sadece seyirci kala kala hislerinden olanlar. Yani ben, sen, bizler! Hissizleştim dostum hissizleştim. İnsan olmak kolay sev sevil dediler. Aç sineni ummanlar gibi gülistan olur dediler, ancak biz bağrımızda yetişen güllere de gülistan vaad edip çöller sunduk. Bu vatanın körpe yavrularını, anaların kınalı kuzularını bile bile ölüme gönderdik. İnsan olmaya çalışırken insanlıktan çıktık. Hislerimizi kaybettik. Bir tek şey kaldı geriye. Ellerine bak! Sen de göreceksin.  

23 Ağustos 2015 Pazar

Son söz

Yaşanmışlara, yaşanmamışlara, yaşamak isteyip hiç yaşanmayacak olanlara, yaşanması mümkünken onu yaşanmaz kılanlara, yaşanacak olup henüz yaşanmamış olanlara... Hepinizden tiksindim lan hepinizin topuna... Diye saymak vardı. Ama ne öğretildi bayansım edepli ol. Edep sadece bize özgü değil anlayın bunu man kafalılar. Bayansın onu yapamazsın, bayansın herkesin ortasında sevincini gösteremezsin. Bayansın kendi aklın sana yetmez bayansın ....diye uzaaar gider bu liste.
Son söz vesselam! Yaşanması mümkünken yaşanmaz kıldığınız her şeyin hesabını vermeniz dileğiyle! Ben artık yoruldum. Tüm yaşamak istediklerime bile koca bir siktir çekip tenhaya çekiliyorum, rahatsız etmeyiniz!

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Mutluluğa dair

Mutluluk... Derin depderin manalar içeren kısacık bir kelime. Her insanın tiryakisi olduğu bir meta. Onun uğruna nelerden vazgeçilmedi ki? Mutluluğu uzaklarda aradık hep. Uzaklar diye bir yer var dedik, tüm iyi şeyler oradaydı ve oraya ulaşmadan asla mutlu olamazdık. Peh..! Ne banel! Fazla bir şeye gerek yoktu aslında. Uzaklar denilen o yere gitmeye hiç gerek yoktu mutlu olmak için. Uğruna onca seyden vazgeçmek zorunda değildik. İnsanı insanca dinlemek, insancasına saygı duyup insancasına anladıktan sonra her yer bize mutluluk her yer bize uzaklar olabilir. Gerçek mutluluğu dışarda aradık. Mutluluğu bünyemizde barındırdığımızı anlamadık, anlamamakta ısrarlıyız.
Ve belki de hiç bir zaman anlayamayacağız. Alem adem içinde gizlidir derler buna binaendir ki bence de mutluluk evrensel bir duygu ve evrene mal olan bir duygu muhakkak ki adem içinde gizlidir. Alemi seyredalmak bi yana dursun önce ademi seyre kalmalı insan.
Mesela Himalayalardaki mayalar hep dikkatimi çekmiştir. Onca güzelliği ellerinin tersiyle bir yana itip önce kendi içlerinde seyahat ederler. Mutlu olduğun hiç bir şeyi yapma derler mesela. Ne kadar doğrudur tartışılır tabi. Alemi adem içinde bulanlar da vardır alem içinde adem bulanlar da. Fitrat farkından kaynaklı bir durum olsa gerek ki ben yalnızlığı tercih ederken bazıları toplumsalığı ön planda tutarlar. Kimi kişisel gelişimi önemserken kimisi toplumsal gelişimi destekleyebilir. Ben mutlu olmadan başkasını nasıl mutlu edebilirim diye düşünürken bir başkası  beraber mutlu olmaya, bir arada mutlu olmanın tek seçenek olduğuna inanabilir.
Her şeyin bir sonu muhakkak vardır elbet. Her üzüntünün her anın... Ve ne yazık ki her mutluluğun. Lakin bu yazının sonu yok. Mutluluğu yaşamaktan aciz olanlar tariften de acizdir. Başlangıcını mümkün kılamadığımız şeyleri bititmekte üstümüze yoktur lakin bu yazıyı bitirirsem mutluluğa zulmetmiş olurum. Haydi yakasından mutluluk düşmeyesiceler kalın sağlıcakla.

7 Temmuz 2015 Salı

Hayata Dair

 Hayata bakış açıma dair bir kaç kelam...
Bu zamana kadar hayata ve neye benzediğine dair bir çok görüş gelişti. Bir çok insan aynı olayı yaşasa da aynı coğrafyada büyüse de farklılıklarımız bizi biz yaptı ve farklı objektiflerden belki de binlerce tanım yapıldı. Hayata ve bakışa dair ufak bir söylem de biz yapalım. Buyurun seyre...
 Hayat! Kimine göre çok acımasız kimine göre toz pembe. Aslında hayat bize bir nevi ayna tutuyor ve görebilen kendine çeki düzen verirken göremeyen düzene ve haşa düzeni kurana isyana sürüklenmektedir. Evet, hayat benim tanımıma göre ölüm yaşam arasındaki bizi biz yapan her ne varsa objektif olarak göz önüne sermesi bize ayna olmasıdır. Hayat aynadır.
 Hayata dair bir başka ana konu ise esasen ne ile mutlu olup ne ile mutsuzluğun dibine vurduğumuzdur. Neye üzülüp neye sevindiğimiz hayata bakış açımızla paralel olduğu görüşündeyim. Bu durumlar bizim hayata verdiğimiz önem değerindedir. Tek bir mutluluk binlerce mutsuzluğu bir anda siliverirken tek bir mutsuzluk da maalesef onca mutluluğu bir anda yok saydırabiliyor. Bu hususu biraz irdelemekte fayda var. Kendimizi önemsediğimiz ölçüde mutlu oluruz. Şayet kendini önemser hayatın karşımıza çıkardığı fırsatlardan layığıyla faydalanabilirsek tek bir mutluluk binlerce mutsuzluğu siliverecektir. Tabiri caizse hayatımıza güneş gibi doğan bu mutluluk güneşi gözyaşı yağmurlarını bir anda dindirip bize taze baharlar sunup yağmur sonrası toprak kokusu misali mutsuzluklarımız, çektiğimiz acıların boşuna olmadığını anlamamıza olanak sağlar. Esasen mutluluğa, mutsuzluğa, hayata takılmayıp bize bunları bahşedeni hatırlayabilirsek her şeyin özüne ulaşabiliriz. Gerçek mutluluğu bulabilmemiz duasıyla.
 Son söz vesselam; Kime her ne yaşattıysanız yaşamanız dileğiyle...

5 Temmuz 2015 Pazar

yalnızlık

Yalnızlık...
Seni sana bırakıyorum cümlesindeki seni bile bulamama durumu. Kendini bile terk ettiğin durum.Bir nevi terk edilme ve asla geri dönmeyeceğini bile bile lanet olası bir umutla sıkı sıkıya bağlanma durumu. Yanıp giden materyalin küllerinden yeniden doğuşunu bekleme hatta ve hatta kıyametin koptuğunu bile bile hala güneşin doğmasını bekleme durumu. Hani bir sızı düşer ruhunu bedenin ayırırcasına bir duyguya kapılır ama elinden bir şey gelmez, gelmiştir ecel. Yalnızlık bu denli ayrılık denen ecel sonrası sap gibi kaldığın o bekleyiş durumu. Kamera şakası sanıp kamera nerede el sallayacağım diye ısrar etme durumu. Ve en önemlisi tüm gerçekliğiyle yalnızlık karşındayken, halisünasyon misali sürekli bir aldatmaca peşine düşüp geçmişe saplanma, bir başınalığı kabulleneme durumu.
Asla! Asla ve kat'a bu durumu kabullenemem. Yalnız doğup yalnız öleceğimiz şu hayatta yalnızlığı inkar etmek; öğle güneşinde burası çok karanlık bir mum yakayım da etraf aydınlansın, gözümüz gönlümüz açılsın demekten ne farkı vardır. Ah o kadar aptalız ki! Güneşin aydınlığına doğup mum ışığına muhtaç gibi aptalız. Yalnızlığa doğup yalnızlığı kabullenemeyecek kadar, tek başına bir dünya harikasıyken illa bir şeyin parçası olmak zorunda hissettiğimiz ölçüde aptalız. Ay gibi doğduğumuz bir gecede sırf bir şeyin parçası olabilmek adına takım yıldızlarına dahil olmak. Ayın muhteşemliğini elinin tersiyle itip tek başınalık çok sıkıcı illa bir şeyin parçası olmalı tek başıma hareket etmemeliyim diyecek kadar aptalız. Yalnızlığın mutsuzluk olduğunu öğretti toplumumuz, yalnızlar hep sorunlu ve psikopat olarak anıldı. Sanırım bu yüzdendir bir topluma dahil olmakla mutlu olabileceğimize inanmamız, yalnızlık gibi bir gerçeği her seferinde gözardı edişimiz. Peki bir şeyin parçası olmak beraberinde mutluluğu da getirecek mi bize yine eski günlerdeki gibi mutlu olabilecek ve yalnızlığa lanet okuyabilecek miyiz? Yoksa bir topluma dahil olduğumuz anda bir paçavra gibi kenara attığımız yalnızlığımızı mumla mı arayacağız? Muhtemeldir ki her yediğimiz kazıkla birlikte kenara attığımız yalnızlığımızı her an biraz daha özleyecek ve seni sana bırakıyorum cümlesindeki senin de bizi terk etmemesi için kırk takla atacak ve bir topluma dahil olduğumuz anda yine bir paçavra gibi kenara atacağız. Yalnızlık mutluluk getirir mi, elbette ki evet! Bir şeyin parçası olmakla mululuk bize gelir mi, koşar bile! Yalnızken bile mutluluğu yakalayabilmiş birisi elbette ki bir topluma katılınca oraya ait olmanın kendi mutluluğuna etkisi olmayacağını bilip mutlu olmaya devam edecektir. Evvela yalnızlığı özümsemiş birisi her daim mutlu olacaktır. İnsan her ne kadar bir şeye aidim dese de asla bir başkasına bir topluma kendini tamamen açmayacak ve asla yalnızlığın kıymetini de bilmeyecektir.  Yalnızlığın kıymetini bilin!
Kendi adıma söylenecek tek kelam;    
"Ve korkarım kendimi cami avlusuna bırakmam gerekecek bu yalnızlık ancak bu şekilde son bulur."


İçimdeki dalgalarda boğulmak yerine sörf yapabileceğim gerçeğini bana öğreten ahiretlik dostum Fırat Güler kardeşime ithafen...

21 Haziran 2015 Pazar

Anlatmalıyım

Anlatmalıyım...
Gördüklerimi işttiklerimi hissettiklerimi birer birer anlatmalı...
Sustuklarımı, gizlediklerimi, bilmemeleri gereken tüm bildiklerimi anlatmalıyım...
Anlatmalı ve bu uykudan bir an evvel uyandırmalıyım.
Anlatmalı... Lakin ya uyuyan bensem ya gaflete dalan bensem ya bunların tüm sorumlusu bensem. Bilemiyorum tüm bunlar ya bir rüyaysa ya bir daha uyumamak üzere kurtarma operasyonu ayarlamış kendini kurtarmaktan aciz olan devasa bencil bensem. Yo yooo... Her ne pahasına olursa olsun bir şeyler yapmalıyım, ama ne? Aslında evet her şey gelirdi elimden bir şeyin farkına varabilseydim. Zamanın sadece yer değiştirdiğimde aktığını düşündüğüm en büyük düşüncesizliğimin farkına varabilseydim. Hiç bir şey için geç olmadığının, zararın neresinden dönersek kar olacağının farkına varabilseydim. Ama ne mümkün!  Dört bir yanı cahille çevrili şiir parçacığı tüm bu kültür yoksunluğuyla nasıl baş edebilirdi? Tüm bunları düşünüp kılını kıpırdatmamakta ısrarcı olan ben uyandırabilir miydim tüm bu uyuyanları? Evet, belki de herkesi uyandırmak mümkün olamayabilir fakat elimden gelen tek şeyi yapmalıyım ; ANLATMALI!
Anlatmalıyım...
Görmediklerimi işitmediklerimi ve hatta hissetmediklerimi de birer birer anlatmalı...
Sessiz çığlıklarımı, açıkça gösterip bir türlü anlatamadıklarım ve bilmeleri gereken tüm bilmediklerimi de anlatmalıyım...
Anlatmalı ve ya bu derin uykudan uyandırmalı ya da gözlerine bir perde de ben çekmeliyim ki rahat uyuyabilsinler.
İyi uykular güzel ülkemin güzel insanları...

3 Mayıs 2015 Pazar

Umut

 Umut... Başlı başına bir yaşam felsefesi. Başlı başına bir direniş biçimi. Başlı başına bir özyıkım.
Yaşam felsefem bu yaşıma kadar hep "ya umut et ya da öl" olmuştur. Şu an fark ediyorum ki umut öyle bir şey ki insanın tüm imkansızlıklara karşı boyun eğmediğinin göstergesi , umut dedim ya başlı başına bir direniş! Ve şu an fark ediyorum ki umut aslında tüm yaşam tehditlerine karşın ayakta durabilen insanın kendi kendini mahvedişi, umut dedim ya ah o umut başlı başına bir özyıkım.
Umut edersin ve umudu azığın gibi hep yanında taşırsın. Hedefe varıncaya kadar emeline ulaşıncaya kadar bir an olsun bırakmayıp yeise düşmemek için sımsıkı sarılırsın. Umudu öyle bir benimsersin ki gerçekleri bir an unutup hayalinle gerçekleri karıştırır ve hedefe ulaşınca büyük bir hayal kırıklığına uğrarsın. Ben umudu her zaman yaşam enerjim gibi özsuyum gibi iliklerimde, kara sevdalım gibi kalbimde sakladım. Öyle bir sakladım ki şimdilerde bulmakta zorlanıyorum. Büyük bir araftayım. Hayallerimin gerçek olması mı umudumun baki olması mı mesele? Bilinmezlik koskoca bir boşluk koskoca bir araf... Diyebilirsin ki zaten umudun hayalinle eşdeğerdir. Yanlış! Hayal sadece kurgu umut başlı başına filmin kendisi.
    Umut, en güzel en saf direniş biçimi. Kendi çapında kendi benliğinde kurguladığın hayallere tutunarak hayatın  tüm yıldırmalarına rağmen, insanların tüm acımasızlıklarına rağmen hedefe kilitlenme biçimi. Ve her ne olursa olsun asla hedeften şaşmamanı sağlayan bir motivasyon unsuru. Umut ah umut sen ne güzel şeysin...
Umut... Kendime yoldaş, sırdaş bildiğim umut! Sen ne şerfesiz ne ikiyüzlü ne yanardöner ne ... bir şeymişssin. Allah senin belanı versin desem yeridir. Nerden bilebilirdim ki kendi mezarımı kendi ellerimle kazmamı öğütleyenin sen olduğunu. Nerden bilebilirdim şeytana savurmam gereken tüm küfürleri hakedenin sen olduğunu! Ah zavallı şeytancık.. Hemen sevinme bi sus gerizekalı! Evet umuduma kızmış olabilirim ama bu seninle muhatap olacağım anlamına gelmez. Heh nerde kalmıştık sevgilim can yoldaşım umudum... Neden gerçekleri görmemi engelledin neden zihnimi bulandırıp beni dipsiz kuyulara kör zindanlara atıp aklımın başıma geldiği anlarda sus payı olarak olayların benim lehimde olduğuna dair yalanlarla beni avuttun? Neden neden neden?    
Yeni fantezim cevabını bildiğim soruları cevaplayanımın olmayacağını bile bile sormak... Ah kafayı yiyorum snaırım. Umut.. Sevgili dostum görevini başarıyla tamamladın. Özyıkımı başlattın ve artık bu iş bende.Ben yoksam sen de yoksun, çünkü sen benim kafamda tekrar tekrar oynattığım kısa metrajlı bir filmsin. Ben artık yokum ama sen bana rağmen kal sağlıcakla...