5 Temmuz 2015 Pazar

yalnızlık

Yalnızlık...
Seni sana bırakıyorum cümlesindeki seni bile bulamama durumu. Kendini bile terk ettiğin durum.Bir nevi terk edilme ve asla geri dönmeyeceğini bile bile lanet olası bir umutla sıkı sıkıya bağlanma durumu. Yanıp giden materyalin küllerinden yeniden doğuşunu bekleme hatta ve hatta kıyametin koptuğunu bile bile hala güneşin doğmasını bekleme durumu. Hani bir sızı düşer ruhunu bedenin ayırırcasına bir duyguya kapılır ama elinden bir şey gelmez, gelmiştir ecel. Yalnızlık bu denli ayrılık denen ecel sonrası sap gibi kaldığın o bekleyiş durumu. Kamera şakası sanıp kamera nerede el sallayacağım diye ısrar etme durumu. Ve en önemlisi tüm gerçekliğiyle yalnızlık karşındayken, halisünasyon misali sürekli bir aldatmaca peşine düşüp geçmişe saplanma, bir başınalığı kabulleneme durumu.
Asla! Asla ve kat'a bu durumu kabullenemem. Yalnız doğup yalnız öleceğimiz şu hayatta yalnızlığı inkar etmek; öğle güneşinde burası çok karanlık bir mum yakayım da etraf aydınlansın, gözümüz gönlümüz açılsın demekten ne farkı vardır. Ah o kadar aptalız ki! Güneşin aydınlığına doğup mum ışığına muhtaç gibi aptalız. Yalnızlığa doğup yalnızlığı kabullenemeyecek kadar, tek başına bir dünya harikasıyken illa bir şeyin parçası olmak zorunda hissettiğimiz ölçüde aptalız. Ay gibi doğduğumuz bir gecede sırf bir şeyin parçası olabilmek adına takım yıldızlarına dahil olmak. Ayın muhteşemliğini elinin tersiyle itip tek başınalık çok sıkıcı illa bir şeyin parçası olmalı tek başıma hareket etmemeliyim diyecek kadar aptalız. Yalnızlığın mutsuzluk olduğunu öğretti toplumumuz, yalnızlar hep sorunlu ve psikopat olarak anıldı. Sanırım bu yüzdendir bir topluma dahil olmakla mutlu olabileceğimize inanmamız, yalnızlık gibi bir gerçeği her seferinde gözardı edişimiz. Peki bir şeyin parçası olmak beraberinde mutluluğu da getirecek mi bize yine eski günlerdeki gibi mutlu olabilecek ve yalnızlığa lanet okuyabilecek miyiz? Yoksa bir topluma dahil olduğumuz anda bir paçavra gibi kenara attığımız yalnızlığımızı mumla mı arayacağız? Muhtemeldir ki her yediğimiz kazıkla birlikte kenara attığımız yalnızlığımızı her an biraz daha özleyecek ve seni sana bırakıyorum cümlesindeki senin de bizi terk etmemesi için kırk takla atacak ve bir topluma dahil olduğumuz anda yine bir paçavra gibi kenara atacağız. Yalnızlık mutluluk getirir mi, elbette ki evet! Bir şeyin parçası olmakla mululuk bize gelir mi, koşar bile! Yalnızken bile mutluluğu yakalayabilmiş birisi elbette ki bir topluma katılınca oraya ait olmanın kendi mutluluğuna etkisi olmayacağını bilip mutlu olmaya devam edecektir. Evvela yalnızlığı özümsemiş birisi her daim mutlu olacaktır. İnsan her ne kadar bir şeye aidim dese de asla bir başkasına bir topluma kendini tamamen açmayacak ve asla yalnızlığın kıymetini de bilmeyecektir.  Yalnızlığın kıymetini bilin!
Kendi adıma söylenecek tek kelam;    
"Ve korkarım kendimi cami avlusuna bırakmam gerekecek bu yalnızlık ancak bu şekilde son bulur."


İçimdeki dalgalarda boğulmak yerine sörf yapabileceğim gerçeğini bana öğreten ahiretlik dostum Fırat Güler kardeşime ithafen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder